okurdan > Asil 25 olmak

Suzi AMADOAaron Beck birçok psikiyatrik bozukluğun tedavisinde yaygın olarak kullanılan bilişsel (kognitif) terapi akımını geliştirmiştir. Aaron Beck ve onun geliştirdiği “bilişsel terapi”nin temel prensiplerinden hareketle, “düşüncelerimiz üzerinde çalışarak kendimizi nasıl daha iyi hissedebiliriz?” sorusunun cevabını bu yazıda bulacaks

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

İzzet ASAYAS / New York

Geçenlerde Şalom’da çok derinden sevdiğim ve saydığım bir yazar 25 yaşının getirdikleri, hissettirdikleri ve düşündürdüklerine dair mizahi bir yazı yazdı kendi köşesinde. Yüzümde bir tebessüm ile yazıyı okuduğum günden beri bir 25’lik olarak düşünmeye başladım…
Çeyrek asır içinde yaşadıklarımı, yaşattıklarımı, kararlarımı, kararsızlıklarımı, hayatımda ulaştığım noktayı, ulaşmak istediğim noktayı, davranışlarımı, hislerimi, işimi, ailemi, kimliğimi ve en çok da “neden bu kadar düşündüğümü, neyi bu kadar çok sorguladığımı” düşünüyorum.
İnsan niye bu kadar çok düşündüğünü düşünür mü?
25 iseniz cevap: Evet!
Hem sorumluluğunu üstlenebileceğim, bilincimle seçtiğim yolları, hem de ne yazık ki insanoğlunun değiştirme gücüne sahip olamadığı, amma velâkin yürümek zorunda kaldığı yolları sunan zor bir 24–25 yaş dönemi geçirdim.
Her ne kadar ilk başlarda, bu aşırı sorgulama, yön, anlam ve huzur arayışı gibi zihin zelzelesinin bana özerk ve bana özel olduğunu düşünsem de, bir Don Kişot olmadığımı fark etmek uzun sürmedi.
Yaşıtım olan yakın dostlarımla yaptığım uzun sohbetlerden, New York’un metropol oluşundan yararlanarak, çevremde yaşıtım olan çeşitli ülkelerden, kültürlerden, değişik sosyo-ekonomik sınıflardan gelen insanlar ile yapılan muhabbetlerden, bu “hayat arayışı” serüvenin bana özel olmadığını, tesadüfen tüm 25’likler için olduğunu anladım.
Yakın bir arkadaşım bana “bu yaş şaka gibi, ikinci ergenlik dönemim” demişti. İnsan ergenlik çağında nasıl önüne sunulan her fikre, otoriteye başkaldıra durur, kimliğini oluşturmaya çabalar ve ismini hayat ağacının bir yerine ufak çakısıyla kazmaya çalışır ise, sanırım 25 olmak o ana kadar yaşadığın her anı, o anda yaşadıklarını ve o andan sonra yaşayacağın anları sentezleyip sorgulama, anlama ve karar vermeye çalışma yaşı…
Karar ne olursa olsun, ne kadar büyük veya küçük,
Durum ne olursa olsun, ne kadar önemli veya değil,
Sonuç ne olursa olsun, ne kadar “hayat değiştirici” veya değil, düşünme yöntemi, sorgulama biçimi, değerlendirme yetisi ve seçim yapmaya çalışma süreci aynı...
Evrensel bir düşünme biçimi 25 olmak, evrensel bir zihin durumu!
Bu çeyrek asırda sergilenen davranış, düşünce ve his birikimi, kendini öyle belirgin bir şekilde yüzeye çıkarıyor ki, farkına varmamak, yüzleşmemek mümkün değil.
Kimi arkadaşlarım yeni işe başlıyor, kimi işini bırakmayı düşünüyor, kimisi iş değiştiriyor… Bazı arkadaşlarım yeni nişanlanıyor, bazısı evleniyor veya ayrılıyor… Kimilerine değil nişanlanmak, biriyle beraber olmak fikri bile uzak… Tek başına eve çıkıyorlar, ülkeye geri dönüş yapıyorlar veya ülkeden cayma planları yapıyorlar! Bir kısmımız hâlâ okulda, okula dönme çabalarında veya eğitime 6 ay ara verip dünyayı gezme hayallerinde… 
Hepsi 25 yaşında ve hepsi farklı geçmişlerden, farklı geleceklere kaymakta... Hepsi aynı zihin durumunu paylaşmakta…
Geçmişimizi, şimdiki zamanımızı, geleceğimizi, kimliğimizi, hayat yönümüzü, seçimlerimizi sorgulatan bir dönem: yaş 25!
Belki bazılarımız daha yoğun ve paylaşarak, belki bazımız daha gizli ve içten yaşıyorlar bu süreci... Birilerimiz için sorgulaması daha neşeli veya daha hüzünlü. Farklılık gösterebilir, ama bu yazıyı okuyan tüm günümüz 25’likleri neden bahsettiğimi biliyorlar.
25 değil miyiz kardeşim!
Düşünüyoruz işte! İster yeni bir kravatın rengi olsun - kişiliğimizi yansıtacak ya(!) veya ister yasayacağımız şehrin seçimi olsun - hayatımızı etkileyecek ya(!)
25 yaş sendromu gelecek kaygısından çok daha kapsamlı, karmaşık, içsel, derin ve çok daha kişisel...
25 yas sendromu, üniversite bittikten sonra yaşanan, “okul bitti hayat başlıyor, iş bulmak lazım, hayat kurmak lazım” sendromundan da çok daha geniş, niye mi? Basit! Çünkü 25 iken, iş bulundu, hayat kuruldu, bir yön çiziliyor, sağda veya solda, eğri veya düz…
Asıl sorular: “Memnun muyum?”, “Doğru yol bu mu?”, “Direksiyonda kim var?”, “Vites boşta mı?”
Asıl sorgulama işte o anda başlıyor…
Bu varoluşsal soruların cevaplarını vermek şu an belki mümkün değil tüm 25’likler için; fakat şunu söylemek mümkün: şu sıralar ikinci ergenliğini yaşayan herkes ayrı nedenlerden dolayı, ayrı faktörler içeriğinde, aynı düşünce yapısını paylaşıp, aynı sorgulamayı yapıyorlar... İster ev alsın, ister kravat!
Keşke tüm 25’lik arkadaşlarımın hepsini beyaz duvarlı bir psikolojik kliniğe kilitleyip, “Nedir gülüm derdiniz?” diyen güleç yüzlü, babacan bir araştırmacı psikolog bulabilsem… O vakte kadar tüm 25’liklere ve 6 hafta evvel 26 olan kendime şunu yolluyorum:
“Growing old is a case of mind over matter. If you don’t mind, it doesn’t matter! (Yaşlanmak, düşünme tarzıyla ilgilidir. Eğer önem vermezseniz, sorun olmayacaktır!)”
Ey tüm 25’likler, 39’umuzda tekrar konuşuruz.
Sevgilerimle…